Valens her zamanki gibi zinde uyanmıştı. İmparatorluğun aynı coğrafyadaki diğer kentlerinden birinde uyansaydı muhtemelen güneş ışınlarına maruz kalarak uyanacaktı ancak neredeyse bin metre rakımdaki Kadyanda kentinde uzun çam ağaçları kenti serinletiyordu. Gece giydiği uzun tunik elbisesini üstünden çıkarmayıp bir önceki akşamdan kalan yemekleri yemek üzere ailece sabah kahvaltısına oturdular ve tanrıça Vesta’ya aileleri için dua ettiler. Kahvaltıdan sonra Valens’i uzun bir gün bekliyordu çünkü bugün koşu pistinde zorlu bir antrenman yapıp ardından eve su getirmek üzere sarnıca gidecekti, her ne kadar akşam hamamda arkadaşlarıyla vakit geçirecek olsa da bu yoğun programın üstüne hamama gitmek bile ona zor geliyordu. Ama gitmeliydi, çünkü hamama gitmek bu 2500 kişilik kentteki en önemli sosyal aktivitelerden biriydi, kent ve imparatorluk üzerine de arkadaşlarıyla sohbet etmeliydi. Yine de haline şükretti çünkü kendisinden iki bin yıl önce burada yaşayanlar çok zor şartlarda yaşıyordu. Onlardan geriye bir su sistemine bile rastlamamış olmaları Roma’ya bağlı Kadyanda’nın ne kadar da yaşanılabilir bir yer olduğunu gösteriyordu, burada çok mutluydu.
Koşu pistinde antrenmanını yaptıktan sonra şehirde çokça bulunan sarnıçların evine en yakın olanından ailesine birkaç gün yetecek kadar su aldı. Neredeyse 10 metre derinliğe sahip sarnıçlar kentin su kıtlığı çekmemesine yardımcı olsa da yüzlerce yıl sonra bu kenti ziyarete gelip sarnıçları görmek için düşüp yaralanan turistler olacağını nereden bilebilirlerdi ki?
Suyu aldıktan sonra eve dönecekti ancak Agora’ya uğrayıp et alması gerektiği aklında geldi. Üç öğün yemek yeme alışkanlığına sahip olan Valens ve ailesi akşam yemekleri için biraz bol alışveriş yapıp kalanları da sabah kahvaltısında tüketirlerdi, bu sayede sabahları enerji ve zaman tasarrufu yaparlardı.
Suyu ve eti evine bıraktıktan sonra oğluyla beraber hamama gitti. Küçük oğlu için hamam ücretsizdi, kendisi de cüzi bir ücret karşılığında hamama girdi ve arkadaşlarıyla tapınak hakkında konuşmaya başladılar. Pagan inanca sahip Roma’da tek tanrılı yeni bir din olan Hristiyanlık yaygınlaşacağına dair haberler dolaşıyordu. O sırada Valens ve arkadaşları arasında geçen sohbete dahil olmak isteyen bir genç belirdi. İlk önce bulundukları zemine ayağıyla balığa benzer bir şeyler çizdi, sonrasında şansını bir kez daha zorlayıp eliyle balık figürü yapmaya çalıştı ancak kimse buna anlam verememişti. Veremezdi de, çünkü o zamanlar Kadyanda için Yunanca balık anlamına gelen ICTUS kelimesinin baş harflerinden “İsa Mesih Tanrı’nın Seçilmiş Oğlu” (Iesous Christos Theou Uios Soter) gizli anlamının çıkarılması için çok erkendi.
Valens isimli bir Roma vatandaşı Kadyanda’da yaşadı mı veya yaşasa da böyle bir gün geçirdi mi bunu bilemeyiz. Ancak belirtmek gerekir ki antik kentten aldığım ilhamla kaleme aldığım bu hikaye yaşansaydı pek de garipsenmezdi.
Kadyanda Antik Kenti
Muğla’nın Fethiye ilçesine 24 kilometre uzaklıkta olan Yeşil Üzümlü’nün yakınlarında geçmişi MÖ 3000’e dayansa da en eski kalıntıların MÖ 500’e ait olduğu bir antik kent. MS 600’lü yıllarda kentin konumunun yaşama elverişsiz gelmesi sebebiyle kent terk edildi ve bir daha burada kimse yaşamadı.
Diğer antik kentlerde gördüğümüz gibi kent surlarının dışında kalan nekropol yani mezarlık alanı burada aracınızı park edip antik kent gezisine başlayacağınız nokta olacak. Nekropolün ardından bolca sarnıç, tapınak, koşu pisti, hamam, tiyatro ve agora’yı gezeceksiniz. Antik kent engebeli bir arazi üzerinde olduğundan yürüme zorluğu çeken gezginler için pek uygun değildir. Ancak çam ağaçlarının altında kalması nedeniyle sıcak havalarda bir nebze de olsa gölgede gezme şansı tanıyacaktır. 1992 yılında ziyarete açılan antik kenti rahat gezebilmek için bir gezi yolu da düşünülmüş. Antik kentte yeterli sayıda bilgilendirici tabela bulunmadığından ormanda kaybolmamak için gezi yolunu takip etmenizi öneririm. Antik kentin hakkını verip tüm yapıları gezme niyetiniz varsa buraya en az 90 dakika ayırmalısınız. Antik kent gezinizin ardından Yeşil Üzümlü’yü gezmeyi de unutmayın.
Leave A Reply